23 Mart 2009 Pazartesi

YILDIZNAME


















YILDIZLARI KONUŞTURAN BİR YILDIZNÂME


Dinle de yıldızları şu hutbe-i şîrînine,


Nâme-i nûrunu Hikmet, bak ne takrîr eylemiş.


Hep beraber nutka gelmiş, hak lisâniyle derler:


"Bir Kadîr-i Zülcelâlin haşmet-i Sultanına.


Birer bürhan-ı nurefşânız vücud-u Sânia,


Hem vahdete, hem kudrete şâhidleriz biz.


Şu zeminin yüzünü yaldızlayan


Nâzenin mu'cizatı çün melek seyrânına;


Bu semânın arza bakan, Cennete dikkat eden


Binler müdakkik gözleriz biz.


Tûbâ-i hilkatten semâvât şıkkına, hep, Kehkeşân ağsânına;


Bir Cemîl-i Zülcelâlin, dest-i hikmetle takılmış pek güzel meyveleriyiz biz.


Şu semâvât ehline birer mescid-i seyyar, birer hâne-i devvar, birer ulvi âşiyâne;


Birer misbâh-ı nevvar, birer gemi-i Cebbâr, birer tayyareleriz biz.


Bir Kadîr-i Zülkemâlin, bir Hakîm-i Zülcelâlin birer mu'cize-i kudret,


Birer hârika-i san'at-ı Hâlıkâne, birer nâdire-i hikmet, birer dâhiye-i hilkat, birer

nur âlemiyiz biz.


Böyle yüz bin dil ile, yüz bin bürhan gösteririz; işittiririz insan olan insana.


Kör olası dinsiz gözü, görmez oldu yüzümüzü, hem işitmez sözümüzü; hak söyleyen

âyetleriz biz.


Sikkemiz bir, turramız bir; Rabbimize musahharız. Müsebbîhiz; zikrederiz âbidâne.


Kehkeşânın halka-i kübrâsına mensup birer meczuplarız biz."






Vefatının 49. yılında Üstad'ımızı rahmetle anıyoruz...

Bediüzzaman

Tarih denilen mazi derelerinden sizin yüksek istikbalinize uzanan telsiz telgrafla sizinle konuşuyorum.
Ne yapayım, acele ettim, kışta geldim; sizler cennet-âsâ bir baharda geleceksiniz.
Şimdi ekilen nur tohumları, zemininizde çiçek açacaktır.
(Bediüzzaman)








MusicPlaylist
Music Playlist at MixPod.com

18 Mart 2009 Çarşamba

Hafız Ali Osman Atakul Kimdir ?




















Kur’an ve Hâfız Muallimi,



Ankara; Maltepe (1956–1960) ve Zincirli (1961-1965) Câmileri Emekli Baş İmam-Hatibi

1950 senesinde ilk defa Türkiye radyolarına Kur’an okuyan, daha sonraki senelerde de

TRT’de okunup yayınlanan Kur’an programlarında birçok defalar Kur’an tilavetinde

bulunan,yine TRT’de okunup yayınlanan Kur’an programlarında kontrolörlük(1950-1960 ve

1979-1988)ve Bolu Diyanet Eğitim Merkezinde Kur’an Muallimliği (1979) ve bir çok Kur’an

Kursunda da Kur’an ve Hâfız Muallimliği yapmış olan Hafız Ali Osman Atakul Hoca, aynı

zamanda Hacı Bayram ve Zincirli (1948–1988), Maltepe (1956–1960) Kocatepe (1975–1988),

Eminönü Yeni Camii (1986) gibi camilerde de senelerce Ramazan mukabeleleri okuyarak

Kur’an’a hizmet etmiştir.Ayrıca kendisinide Nurlarla Nurlandırmış bir şahsiyet.

Allah kendisinden ebediyen razı olsun.

Elif Lam Mim Hafız Ali Osman ATAKUL

Lukman 31-34 Hafız Ali Osman ATAKUL

Ahzab 69-73 Hafız Ali Osman ATAKUL

Nas Hafız Ali Osman ATAKUL

Felak Hafız Ali Osman ATAKUL

İhlas Hafız Ali Osman ATAKUL

Leheb Hafız Ali Osman ATAKUL

Nasr Hafız Ali Osman ATAKUL

Kafirun Hafız Ali Osman ATAKUL

Kevser Hafız Ali Osman ATAKUL

Maun Hafız Ali Osman ATAKUL

Kurayş Hafız Ali Osman ATAKUL

Fil Hafız Ali Osman ATAKUL

Saletentüncine Hafız Ali Osman ATAKUL

Kamet Hafız Ali Osman ATAKUL

Rahman 26-27 Hafız Ali Osman ATAKUL

Kasas 88 Hafız Ali Osman ATAKUL

Ali İmran 185 Hafız Ali Osman ATAKUL

Ali İmran 173-174 Hafız Ali Osman ATAKUL

Tevbe,128-129 Hafız Ali Osman ATAKUL

Enbiya 87 Hâfız Ali Osman ATAKUL

Nebe (Amme) Hafız Ali Osman ATAKUL

Ahir-i Haşr Hafız Ali Osman ATAKUL

Ahir-i Feth Hafız Ali Osman

Amenerrasulü Hafız Ali Osman ATAKUL

Âyetül Kürsi Hâfız Ali Osman ATAKUL

15 Mart 2009 Pazar

Bir Gece Bir Adam















“Bu gece mutlaka bir sadaka vereceğim!” deyip, sadakasıyla evinden dışarı çıktı. Yolda gördüğü ilk insana sadakasını vermeye niyet etmişti. Öyle de yaptı. Fakat, gecenin karanlığında parayı eline tutuşturduğu insan, karanlıktan istifadeyle evleri soymaya niyetli bir hırsızdan başkası değildi. Hırsız, başına gelen bu olayı arkadaşlarına anlatmış olmalı ki, sadakaya niyetlenen adam, ertesi sabah uyandığında herkesin:
“Bu gece bir hırsıza sadaka verilmiş” diye konuşup durduğunu duydu.


Adam:

“Yâ Rabbi! Bir hırsıza sadaka verdiğim için Sana hamd ediyorum” dedi ve muhtemelen bir hırsıza vermiş olduğu için sadakasının kabul olunmayabileceği düşüncesiyle, ilave etti: “Ancak, mutlaka bir sadaka daha vereceğim.”
O gün akşam olup ortalık karardığında, yine sadakasıyla yola çıktı. Gecenin karanlığında bu sefer, gördüğü bir kadının avucuna sıkıştırdı paraları. Sabah olduğunda ise:


“Bu gece zina yapan bir kadına sadaka verilmiş” diye dedikodu ettiklerini duydu. Meğer, adamın parayı eline tutuşturduğu kadın, para karşılığı kötü bir fiil işlemek niyetiyle dışarı çıkmış bir sokak kadınıydı.


Adam:

“Allah’ım! Bir hırsız ve bir zâniyeye sadaka verdiğim için Sana hamd olsun! Yine de, bir sadakada daha bulunacağım” dedi.
O günün akşamı, yine sadakasıyla birlikte sokağa çıktı. Karanlıkta bu sefer karşısına çıkan adam, esasında çok zengin ama cimri biriydi.
Sadakayı veren adam, sabahleyin uyandığında, bu kez herkesin dilinde:
“Bu gece bir zengine sadaka verilmiş!” sözünün dolaştığını duydu.


Adam:


“Allah’ım! Bir hırsız, bir zâniye ve bir zengine sadaka verdiğim için Sana hamd ediyorum!” dedi.
Takip eden zaman içinde, bu adam bir rüya gördü. Rüyasında kendisine gelen kişi, şöyle dedi ona:


“Senin sadakaların kabul edildi. Senin sırf Allah için verdiğin sadakalar sebebiyle o hırsızın hırsızlıktan vazgeçip iffete gelmesi, o zâniyenin zinadan vazgeçmesi, o cimri zenginin ise ibret alıp Allah’ın kendisine verdiklerinden başkalarına tasaddukta bulunması umulur.”


[Ebu Hureyre(r.a.) tarafından anlatılan, Prof. Dr. İbrahim Canan’ın Kütüb-ü Sitte tercümesinden alıp uyarladığımız bu mesel, Buhârî, Zekat 14; Müslim, Zekat 78; Nesâî Zekat 47’de rivayet edilmektedir.]

7 Mart 2009 Cumartesi

Yokluk ve varlık arasında bir gece

Ruhlar bir şey bekliyor, bir nurun zulmet perdesini yırtmasını içten içe hissediyordu.
O vahşet devrinde kâinat ufkundan bir güneş doğdu.Tarihin seyrini, hayatın akışını değiştiren bu eşsiz olay, dünyayı yerinden sarsan değişimlerin en büyüğü idi.

Doğudan batıya bütün âlemin nurlara büründüğü, İlâhi değişimin tecelli ettiği o gece neler oldu neler?

Yahudi ileri gelenleri ve âlimleri kitaplarında daha önce rastladıkları işaret ve müjdelerin açığa çıktığını gördüler. Kimsenin haberi olmadan en önce onlar bu müjdeyi verdiler

O gece Yahudi âlimleri semâya bakıp "Bu yıldızın doğduğu gece Ahmed doğmuştur" dediler.

Bir Yahudi ileri geleni Mekke'de Peygamberimizin doğduğu gece, içlerinde Hişam ve Velid bin Muğire, Utbe bin Rabia gibi Kureyş ileri gelenlerinin bulunduğu bir toplantıda,

"Bu gece sizlerden birinin çocuğu oldu mu?" diye sordu.

"Bilmiyoruz" diye cevap verdiler.

Yahudi, "Vallahi sizin bu ihmalinizden iğreniyorum!


"Bakın, ey Kureyş topluluğu, size ne söylüyorum, iyi dinleyin. Bu gece, bu ümmetin en son peygamberi Ahmed doğdu. Eğer yanlışım varsa, Filistin'in kudsiyetini inkâr etmiş olayım. Evet, onun iki küreği arasında kırmızımtırak, üzerinde tüyler bulunan bir ben var" dedi.

Toplantıda bulunanlar Yahudinin sözünden hayrete düştüler ve dağıldılar. Her birisi evlerine döndüğünde bu durumu ev halkına anlattılar. "Bu gece Abdülmuttalib'in oğlu Abdullah'ın bir oğlu doğdu. Adını Muhammed koydular" haberini aldılar.

Ertesi gün Yahudiye vardılar:

"Bahsettiğin çocuğun bizim aramızda dünyaya geldiğini duydun mu?" dediler.

Yahudi "Onun doğumu benim size haber verdiğimden önce midir, sonra mıdır?" dedi.

Onlar, "Öncedir ve ismi Ahmed'dir" dediler.

Yahudi, "Beni ona götürün" dedi.

Yahudi ile beraber kalkıp Hz. Âmine'nin evine gittiler, içeri girdiler.

Pegamberimizi Yahudinin yanına çıkardılar. Yahudi Peygamberimizin sırtındaki beni görünce, üzerine baygınlık geldi, fenalaştı. Kendine gelip ayıldığı sırada,

"Ne oldu sana, yazıklar olsun" dediler.

Yahudi, "Artık İsrail oğullarından peygamberlik gitti. Ellerinden kitap da gitti. Artık Yahudi âlimlerinin kıymet ve itibarları da kalmadı. Araplar peygamberleriyle kurtuluşa ereceklerdir.

"Ey Kureyş topluluğu, ferahladınız mı? Vallahi size, doğudan batıya kadar ulaşacak bir güç, kuvvet ve bir üstünlük verilecektir" dedi.

Kâinatın Efendisini dünyaya getiren bahtiyar annenin henüz dünyaya gelmeden görüp gördükleri çok manalıydı..

Peygamber Efendimize hamileyken rüyasında, "Sen, insanların en hayırlısına ve bu ümmetin efendisine hamile oldun. Onu dünyaya getirdiğin zaman 'Her hasetçinin şerrinden koruması için bir ve tek olana sığınırım' de, sonra ona Ahmed yahut Muhammed ismini ver."

Aynı gece Hz. Amine'nin yanında bulunan Osman ibn As'in annesinin gördükleri de şöyle:

"O gece evin içi nurla doldu, yıldızların sanki üzerimize dökülecekmiş gibi sarktıklarını gördük."

Evet bu ulvî anı dile getiren Mevlid'in yazarı Süleyman Çelebi bütün bu hakikatleri şu beytiyle şiirleştirmiştir:

"Hem Muhammed gelmesi oldu yakın

Çok alâmetler belirdi gelmedin"


Aynı gece Kabe'de tapılmakta olan cansız putların çoğunun baş aşağı devrildiği görüldü.
Aynı gece Kisra sarayının beşik gibi sallanıp on dört balkonunun parçalanıp yerlere düştüğü öğrenildi.

Sava'da mukaddes tanınan gölün suyunun çekilip gittiği görüldü.

Bin senedir yakılan ve söndürülmeyen Mecusi ateşinin sönüverdiği müşahede edildi.

Bütün bunlar işaret ve alamettir ki, yeni dünyaya gelen zat ateşe tapmayı, puta tapmayı kaldırıp, Fars saltanatını parçalayarak Allah'ın izni olmadan kutsal tanınan şeylerin kutsallığını ortadan kaldıracaktır.

İşte bu geceye Veladet-i Nebi gecesi diyor ve onun bütün kalbimizle, ruhumuzla her sene yeniden yâd edip kutluyoruz. Bütün kâinatla bu geceyi karşılayarak onun âleme teşrifine kıyam ediyoruz.

Getirdiği ebedi nura, açtığı saadet caddesine ve sünnet-i seniyyesine yeniden sımsıkı sarılmak ve Mevlid Kandilini vesile ederek ona yeniden bîatimizi, bağlılığımızı tazelemek ne yüce bir şeref ve ne büyük bir saadettir.

Yüce Rabbim bizleri sevgili Resulünün şefaatine nail eylesin. Amin

Kaynak :sorularlaislamiyet









2 Mart 2009 Pazartesi

Kapatın Gözlerinizi