19 Temmuz 2009 Pazar

Miraç Kandili
















Kendisine âyetlerimizden bir kısmını gösterelim diye kulunu (Muhammed’i) bir gece Mescid-i Haram’dan çevresini bereketlendirdiğimiz Mescid-i Aksa’ya götüren Allah’ın şanı yücedir. Hiç şüphesiz O, hakkıyla işitendir, hakkıyla görendir.





Sözlükte merdiven, yukarı çıkmak, yükselme aracı anlamlarına gelen Miraç, dini terim olarak ise İsrâ hadisesinden sonra Peygamber Efendimizin Mescid-i Aksa’dan semaya yükseltilmesi olayıdır. Yaygın olan kullanımda, Miraç denilince İsrâ da bunun içinde düşünülmektedir.

Efendimiz aleyhisselam Mekke’deki tebliğ yıllarında yaşadığı onca zorluk ve eziyetin üstüne en büyük destekçisi olan vefakâr eşi Hazreti Hatice ile hâmisi olan amcası Ebu Talib’i kaybetmişti. Ardından bir ümit besleyerek gittiği Taif’te acımasız bir şekilde taşlanarak hayal ve gönül kırıklığına uğramış, mahzun bir şekilde Mekke’ye gelmişti. Bütün bu zorluklar ve sabır imtihanlarını rıza ve teslimiyetle karşılayan Efendimize ilahi bir hediye olarak Miraç lutfedildi.
Rabbimiz (cc) Miraçla Efendimizin şanını yüceltmiş, Efendimizi hiç bir beşere ve peygambere nasip olmayan ruyet-i cemalullah nimetine gark etmiş ve ona vasıtasız hitab etmiştir. Bu lutfa daha önce hiç bir peygamber ulaşamamıştır.

Efendimizin yolculuğunun ilk basamağı olan Mescid-i Haramdan Mescid-i Aksa’ya kadarki kısma İsrâ denir. Bu hadise Kuran-ı Kerim’de İsrâ suresinin ilk ayeti kerimesi ile anlatılır. Efendimiz bu yolculuğunu ruhu ve cesediyle birlikte yapmıştır. Efendimiz Mescid-i Aksa’da bütün Peygamberlere imam olup namaz kıldırmıştır. Ardından Cebrail’in refakatinde Miraç başlamış, dünya semasından itibaren her gök katına yükselişte vazifeli meleklerin sema kapılarını açmaları neticesinde Efendimiz o katlarda bulunan peygamberlerle selamlaşıp hasbihal etmiştir.

7. kat semada İbrahim aleyhisselamla karşılaşan Efendimize İbrahim aleyhisselam: “Ümmetine benden selam söyle, onlara haber ver de cennete ağaç dikmeyi çoğaltsınlar.” tavsiyesinde bulunmuş. Efendimiz “Cennete dikilecek olan ağaç nedir” diye sorunca İbrahim aleyhisselam bunun “Sübhânallâhi velhamdülillâhi ve lâ ilâhe illallâhu vallâhu ekber” demek olduğunu bildirmiştir.


Efendimiz Miraç gecesi zaman kaydından çıkmış; cenneti ve cennete girenleri, cehennemi ve cehenneme girenleri de görmüştü. Cennette fakirlerin, cehennemde kadınların çoğunlukta olduğunu haber veren Efendimiz; yetim malı yiyenlerin, gıybet ve hakaretlerle insanların haysiyetlerini çiğneyenlerin, zina edenlerin ve faiz yiyenlerin cehennemdeki hazin akıbetlerini de bizlere bildirmiştir.


Efendimizin Cebrail aleyhisselam ile olan yol arkadaşlığı Sidretü’l Müntehâya kadar devam etmiştir. Buradan öteye Cebrail aleyhisselam dahi geçememiş, Efendimiz daha ileriye yalnız gitmiştir. Efendimiz hiçbir mahluka nasip olmayan bir lutfa mazhar olmuş ve Cenabı Hakkı keyfiyeti bizce meçhul olan bir şekilde görmüştür. Cenabı Hakka olan yakınlığı ayeti kerimede Kabe kavseyn ev edna (iki yay miktarı veya daha yakın) olarak ifade edilmiştir.


Efendimiz Miraç gecesinde Yüce dostunun katından ümmetine çok kıymetli hediyeler getirmiştir. Bunlar:

1. Beş vakit namaz. Müminin miracı, yani mümini Rabbine yaklaştıran en mühim ibadet olarak bize lutfedilmiştir.

2. Her iyiliğe 10 misliyle sevap, her kötülüğe 1 günah yazılması. Rabbimizden bize büyük bir lütuf olarak ihsan edilmiştir.

3. Allah’a şirk koşmayan müminlerin büyük günah işleseler dahi affa mazhar olacağı müjdesi verilmiştir.

4. Peygamberlerin hiçbirinin Efendimizden evvel, ümmetlerinin hiçbirinin ümmeti Muhammed’den evvel cennete giremeyeceği müjdesi verilmiştir.

5. Amenerrasulü olarak bildiğimiz Bakara suresinin son iki ayeti kerimesi de Miraç’ta Cenabı Hak tarafından Efendimize vasıtasız vahyedilmiştir. Bu ayeti kerimelerde rabbimiz bize kaldıramayacağımız yükleri yüklemediğini bildirmektedir. Bu hem bir müjde hem de mesuliyetlermizi bize hatırlatmadır.

Efendimiz ertesi sabah Miraç hadisesini anlatınca müşrikler aşırı derecede sevinmişler, akıl ötesi bu hadiselerin müminleri imanından döndüreceğini düşünmüşlerdir. Koşarak Hz. Ebubekir’e giden müşriklere Hazreti Ebubekir: “Bunu O (s.a.v.) söylemişse muhakkak doğrudur.” demiştir.

Efendimiz de Ona “Sen sıddıksın ya Eba Bekir” buyurmuştur. Diğer müminler de “Sadakte ya Rasullallah” diyerek Efendimizi tasdik etmişlerdir. Müminleri imanlarından caydıramayan müşrikler, Efendimizi alaya almaya kalkışmışlar, Mescid-i Aksa ve yol güzergâhındaki kervanlar hakkında sualler sormaya başlamışlardır. Daha önce Mescid-i Aksa’ya hiç gitmeyen Efendimiz, sorulan suallere hemen cevap vermiş, yoldaki kervanla ve kervanda yaşanılan olaylarla ilgili tafsilatlı bilgiler vermiştir. Müşrikler büyük bir heyecan ile kervanı beklemişler, Efendimizin kervan hakkında verdiği bilgilerin de aynen doğru olduğunu görünce Efendimiz için “Ne büyük sihirbaz” diyerek küfrün karanlıklarında kalmışlardır.


Bütün kâinatı yoktan var eden yüce kudret sahibi için bir kulunu (s.a.v.), yarattığı kâinatında kısa bir süreliğine yürütmesi ve kendi katına yüceltmesi elbette kolaydır. Zamandan münezzeh olan yüce yaratıcının, kulunu zaman sınırından çıkarması da gayet makuldür. Makul olmayan şey onca mucizeye ve onca delile rağmen hâlâ küfür karanlıklarında kalmaktır.


Allahu Teala, Miraç hediyesi olan namazlarımıza ehemmiyet vermeyi ve miracımız olacak namazlar kılmayı bize nasib etsin. Efendimize dünyada iken lutfettiği ru’yet-i Cemalullah nimetini, ahirette bizlere de nasip etsin. Amin.

Nurlu Geceler




MusicPlaylist
MySpace Music Playlist at MixPod.com

9 Temmuz 2009 Perşembe

Gece Vardiyası

















Bu gün günlerden aşk. Ay az önce gece vardiyasından çıktı. Güneş merhametli bir erkek gibi hayat arkadaşı olan Ay’ı alnından öperek uğurladı. Güneş sadece Ay’ı öptü. Ama gelene geçene, kaçana göçene selam vere vere boy attı ufuklarda. Pencereme uzanıp, benim de yanaklarımdan öptü. Ben de öptüm kalbimi. Ve sana doğru doğan bir güneş olabilmek için yüzümü ve sözümü döndürdüm sana. Ben yüzün, ben sözün oldum senin. Ben günün, ben güneşin oldum senin.


Bu sabah buralarda güneş menekşe menekşe açsa da, az sonra yağmur yine gelecek. Belki akşama doğru bahar başka çiçekler de getirir; bilemem. Ama ben her seferinde denizleri yırta yırta geldim kapına. Rüyalardan atlarım, dualardan tüfeklerim vardı. Şiirlerden bıçaklarım, şarkılardan kılıçlarım... Kendimle öyle çok savaştım ki, her tarafım yara bere içinde. Denizlerden dağlara çıkıp haykırdım bir zaman: Hey Gelincik Dağının Sultanı! Senin de benim gibi yaraların var mı?


Yaralarla geldim ben sana. Belki yağmur sağaltır yaralarımı, diye kanayan yanlarımı yağmuruna tutmaya geldim. ‘Bir yağmur; eğer seher vakti gelirse; oturur denize, dayanır dağa; sana dönerim ben’ deyip, sana döndüm.
Bu gün günlerden aşk. Ben güne, güneşe, sana döndüm.


Bu gün günlerden aşk.


Dün bütün gece rüyamda seni gördüm. Ne çok soğuk terler attım. Ne çok sarsıntılar yaşadım. Kah güldüm, kah ağladım. Kah sustum, kah naralar attım. Neden sonra uyandım da aşk uykusundan; her yanım ağrıyor, her yanım ağlıyor.



Rüyanın köprüsünden geçerek bir yol ayrımına vardım. Yollar bir iken bin oldu. Yürek bir iken, bin parça. Ben biliyordum bu yerleri. Bu sapak Sezai Karakoç’a çıkar, şu yol aşka, şu menzil duru bir yağmura, şu dergah da bana. Sapaklardan yollara, menzillerden dergahlara vardım. Şiirlerden aşka, senden bana vardım. Vardığım her yerde yeni bir rüya gördüm. Rüyalardan rüyalara vardım. Bütün gece o sapak senin, bu yol benim, o menzil senin, bu dergah benim, o rüya senin, bu rüya benim gezdim durdum.



Rüyalarımda ağrılar öre öre sabahın olmasını bekledim. Rüya göre göre sana doğru yürümenin, türküler söyleye söyleye düğün evine gitmek gibi bir şey olduğunu bilmekteydim. Gece senin düşünle, hayalinle, rüyanla demlendim. Bir süt denizi oldu da tenim; şiirlerden, şarkılardan maya çaldım kendime. Gün doğumuna yakın kıvama erdim ve yazmaya koyuldum yola koyulur gibi. ‘Ellerin öper geçer her yerimi’ deyip durdum mektuba bu aşk namazında: Niyet ettim rızası için Allah’a, artık vakti gelen şu mektuba...



Söze nereden başlayacağımı bilemediğim için tekrar tekrar selam verip niyetimi yeniledim. Kaç defa yazdım, kaç defa yırttım yazdıklarımı. Kaç defa bozdum namazı. Kaç defa bozuldu kalbim. Kaç defa meleklerin katından döndü yazdıklarım. Kaç defa meleklerin katına varamadan yoruldu kalbim. Kaç defa yağmur gibi kesildi söz yağmur meleği.





Sekizinci Rica: “Bu Gün Günlerden Aşk” Lahikası - Mustafa Oral